2.azn

Kitab oxumağı sevənlər üçün təqdim edirik.
Kitabın adı: Bakü-Aşkın Güzergahı
Kitabın əsas xüsusiyyətlərindən biri odurki,sırf eyni movzuyla dəvam edərək oxucunu bezdirmir,müxtəlif və cox maraqlı movzular əsasında yazılıb.
Kitab türk dilində yazılıb,və cox maraqlı duyğulu sözləri ozundə cəmləyir.Şeherde satışda var.Oxumaq istəyən alsın.

Kitabın yazarı,Azərbaycanın İstedadlı,dünyagörüşlü və ideal gənclərindən biridir.

..................................
Bakü-Aşkın Güzergahı
Aytən Vahid







 Hayatımı pembe evimin önünde,beyaz atla eşimin işten, çocuklarımın okuldan gelişini bekleyen  “ben” gibi hayal ederdim çocuklukta ...
Büyüdükçe hayalimi süsleyen orman ortasındaki pembe ev,tozlu şehirde trafiğin  en yoğun olduğu apartmanın  sekiz, dokuzuncu katı ile , beyaz atli eş ise en son model şık beyaz arabayla yer değiştirdiler ... Demek ki, hayaller de değişebiliyor ..
Neden acaba? Şimdi 23yaşında ben çok mu büyüdüm? Beyaz atlı prensin hiç bir zaman gelmeyeceği kanaatine gelecek kadar  umutsuz muyum şimdi  ben?Yoksa, beyaz atlı prensimi beklerken, gençliğimi, güzelliğimi, saflığımı, masumluğumu kaybetmekten mi korkuyorum?
Çocukken hayallerimi süsleyen zümrüt yeşili gözlü , beyaz tenli, ipince , uzun boy delikanlı büyüdüğümde esmer, kömür kaşlı, kudretten sürmeli gözlü , karamel tenli , uzunboy , azacık kilolu biriyle yerdeğiştirdi . Neden değişti niye değişti bilmiyorum ama keşke hayallerim hep süslü püslü kalsaydı ..keşke..keşke hep çocuk kalsaydım.Keşke  her zaman kendi hayal ülkemin kurallarina göre yaşayabilsem..

Gülten ,şöyle bakınca güzel bir kızdı ama bakanın zihninde yer edecek kadar  değil.Ahım şahım güzelliği olmasa da gözlüklerini takar takmaz bir çekicilik ortaya çıkıyordu yüzünde.
Yetmiş ,seksen yaşlarındaki nineler gibi gözlüklerini aradı..Her an , her yerde bulunabilirlerdi .Banyoda duş alırken lavobaya , mutfakta temizlik yaparken  masanın üzerine,yatak odasında yerlerde,koridorda ayakkabı dolabının üzerine,misafir odasında  televizyon , masa , koltuk ,divan  ve aklınıza gelecek her yerde gözlüğünü bırakırdı..Hatta Nasrettin hoca misali başına geçirdiği gözlüğü saatlerle arayıp bulamadığı olurdu .
  Gözlüğü kaybetmemesi için iki defa zincir bile almıştı boynundan asmak için .bu sefer de gözlükle birlikte kaybolurdu..Elinden yüz kere düşmesine, üzerinde iki yüz kere oturmasına rağmen direnmiş , kırılmamıştı gözlükler..Hayret, 5 senedir inatla , direnerek, acı  çekerek hizmet ediyordu bu gözlükler Gültene .22yaşinda seksen yaşlı nineler gibi her gün en az iki kere gözlük araması inanılmaz gülünç , aynı zamanda içler acıtıcı bir durumdu .


ÜVEY ANNE ve üç kardeş
Kibrit kutusundaki çöpler gibi bazı aile fertleri .Aynı  odundan , aynı  ağaçtan hazırlanmış  çöpler gibi, aynı  candan , kandan , kökten gelen aile fertleri bir birlerini  sevmeseler dahi,aynı çatı altında , aynı evde aynı  havayı solumaya  mahkumlar bir yerlere kadar...Belli bir zamana dek..Kendi canından olanı görmek bile istemezken , bazen , üvey annenin başka bir kadindan olan çocuğu sevmemesi doğal değil mi?
Üvey annelerine küfür ederek bulaşıkları  yıkadı ,çamaşırları yudu ,ablası evi süpürdü , sildi . Akşam oluyordu ama halen kursaklarından bir dilim ekmek geçmemişti .Aylardır babalarının Amerikaya çalışmaya gittiğini fırsat bilip kızları karınca gibi harıl harıl çalıştırıp  ardından da sudan sebeple eşek sudan gelinceğe kadar dövüp, aç yatırıyordu . Kadının gündüzleri evde pek olduğu söylenmezdi çalışmıyordu ama bir yerlere gittiği belliydi .Yine o günlerden biriydi. Tünzale , Lale ve Jale  ev işlerini bitirip  yorgun halde kanepeye uzanmışlardı .Kapı çaldığında en büyükleri Tünzale  koşar adımlarla kapıya koştu .“ Kim o ?” “ Kim olacak elbette benim .Yoksa başkasını mı bekliyordunuz ?” diye bağırdı  içeri adımını atarken .” Hayır tabi ki sizi bekliyorduk “ “ Yemek pişirdiniz mi?” “ et yok , yağ yok , düyü yok. Neyle pişirecektik ?” “ Bak seeen? Ölmüş annenin  yanında et mi  gördünüz?
- Annemi ağzına malzeme etme!
- Edersem ne yaparsın ? babana şikayet mi edersin yoksa beni zehirler misin ?
 Tünzale susmayı tercih etti . Yarım saat sonra kapı çaldı . bu sefer en küçükleri  Jale kapıyı açtı .
-         buyurun , peynirli pizzanız.
-         Teşekkür ederim ..
Jale ve diğer iki kız pizzaya parmaklarını dokundurup  parmak uçlarını yalamaya koyuldular . Ama yemeğe cesaret edememiştiler .  Bu esnada banyodan Elinde havlu , mis kokulu , köpüklü banyo keyfi yapan  üvey anne çıktı .Kızların pizzayı parmakladıklarını  görünce :
-Def olun buradan!iğrenç köpekler! Kendime sipariş ettim onu .Aç yatın ! ölmezsiniz korkmayın !
-amaaa- diye mırıldandı  Jale
-aması maması yok hadi hadi
 Tünzalenin kanı beynine sıçradı:
-insafsız karı , bari Allahtan kork ya!göz hakkı denilen bir şey var. Babamız çalışıp bizim için para yolluyor  sense sadece kendi karnını doyurup , bizi kuru ekmeğe muhtaç bırakıyorsun .
-şuna bak, güya kardeşlerine örnek olacak fazla dırdır etme  yoksa o kuru ekmeği de zor görürsünüz.
 Kızlar odalarına  geçip uykuya daldılar.Yastıkları yağmur yağmış da ıslatmış gibi ıslaktı, tuzlu ve ılıktı ..
Sabah kalktıklarında  üvey anne yine evde yoktu . en küçükleri  Jale  okulda öğrendiği ve  hafızasında tutmaya calıştığı “ stepmather “sözünü sık sık kullanıyordu .
-         stepmather yok mu)?
-         Hayır yok .hadi gidip buzdolabından bir şeyler atıştıralım .
Üçü de gülegüle  hoplaya zıplaya mutfağın kapısına koştular ama mutfağın kapısı  kapalıydı . diğer odalardan bir dilim ekmek bulabilmek umuduyla  gezindiler ama nafile  Tünzale bir hayli düşündü .Böyle olmayacaktı .kızlar zayıflamış ,kurumuş kabuklarına yapışmış,  dizlerinde takat kalmamış ,gözlerinin feri kaçmıştı .Bir hal çaresini bulacaktı , bulmalıydı .yoksa hepten ölüp gideceklerdi .
  Plan kurulmuştu .üç kız yan yana oturmuş , Jalenin tabiriyle “ stepmather”in gelişini dörtgözle   bekliyorlardı . Kadın içeri girdi . Dünkü ahvalat  yine tekrarlandi .Kadın yine pizzayı kendine sipariş edip çocuklara koklatmadı bile.” Hadi , başlıyoruz “ diye  talimatı verdi Tünzale .“ Hadi , bana çay getirin “dediğinde ,Tünzale ,babasının ona doğum gününde hediye ettiği saati çok ucuza satarak aldığı uyku ilacını çaya kattı .Hemen getirip saygıyla üvey annenin eline verdi tepsideki çayı . kadın çayı yudumlarken ,küçük kiz yatak odasında  babasının kadına aldığı  tüm pırlanta ve altınları beslenme çantasına  dolduruyordu . aniden ayak sesleri duyunca ödü koptu .çantasının fermuarını kapatıp ayağa fırladı .Yüzü sapsarıydı.kapı açıldı. İçeri  giren ortancıl bacı  Laleydi . “ hadi, Jale ,elini çabuk tut!uyku ilacının dozu çok az. Beş – on dakikaya kalmaz uyanır cadı “diye fısıldadı . “Topladım zaten her şeyi unufak ettim.” “ Tamam , çıkalım o zaman “ diye güldü Lale.
                                             

                                                 GÜLTEN
Süpermarketten aldığı  derginin son sayfasını açtı .” AZERBAYCANDA GERÇEK OLAYLAR”- diye yazıyordu derginin son sayfasında.
“ saç çiğneyen kız “..27 yaşında kızın iştahsızlığından endişelenen aile hemen kızı hastaneye getirmiş ,kız ameliyata alınmış .meğer çocuk yaşlarından saç uçlarını çiğneyerek  yatıyormuş , her sinirlendiğinde saçlarını çiğniyormuş . midesinde zamanla 1 kilo tüy  birikmiş ve trihobeznar hastalığı yaranmış . Altmış  kilo civarnda kız 1  yılda 20 kilo vermiş .. Diger sayfada ABD;de her gün  yarım kilo tuvalet kagidi  yiyen 34 yaşlı Keşa isminde bir kadın , çikolata yerine kerpiç yiyen 3 yaşlı Natali ve  çeşit çeşit sabunu lokum yer gibi iştahla  tüketen 1 yaşında Tespest Hendersondan bahsediliyordu ..  “ vah , vah açlıktan ne yiyeceklerini şaşırmış bu zavallılar” dedi kendi kendine ama  çocukluktan bugune  bırakamadığı kötü alışkanlığı vardi kendisinin. Tırnak yemek.Kaç kez annesi  acı biberi tırnak uçlarına sürmüş, o da ellerini gözlerine değdirince kızılca kiyamet kopmuş , acı çığlık atmış ,iki gün kırmızı gözlerle gezmişti ortalıkta.Bir dergide “ acı oje tirnak yeme alışkanlığına son verin !”diye reklam gördü aldı, ama ojenin acı tadı bile ona tırnağını yemeği unutturamadı.
    


Üvey ANNE ve ÜÇ KARDEŞ.
 Hava kararmıştı . Kızların nerede kalacaklarına dair en ufak fikirleri yoktu.Dışarısı kara orman gibi korkunçtu .Köpekler ulaşıyor , etrafta içmiş sarhoşlar dolaşıyordu .” hadi yavrum , kuzucuk halinizle  ne arıyorsunuz dışarılarda? Ne aradığınızı tahmin ettim de çok genç değil misiniz ?” Jale korkudan tir tir titriyordu .
-acıktık biz , o yüzden dışarıdayız .
-hadi evime götüreyim  sizi
 Korkudan nezakete bürünen Tünzale :
Teşekkür ederiz, sağolun ,”- diyerek kardeşlerinin  elinden tutarak hızlı adımlarla  yürümeye başladı . Lakin adam peşlerini bırakmamıştı .Ayak seslerinin iki değil , 6- bacagın çıkardığı  ses olduğunu tahmin ederek koşmaları gerektiğini söyledi .Taş duvarın yanında seslerini kesip saklandılar. Adamlar koşarak oradan hızla ayrılmalarına ramak kala  Jale hapşırdı . aslında aynen kedi yavrusu gibi hapşırmıştı . ince  ve kısa hapşırık.. Tünzale hemen sağ eliyle onun ağzını kapadı .” allah aşkına iki dakika sus.”
-         Bir ses duydum
-         Insanlar yaşıyor burada elbet ses olacak birisi öksürmüş ya da hapşırmıştır  işte.  Boşuna zaman kaybetmeyelim.
 Nihayet , çekip gittiler gecenin karanlığında ayyaşlar.sabaha kadar kızların gözlerine uyku girmedi korkudan .Yağmur yağıyordu. Yagmurun sesi Tünzaleye unutamadığı anıları ,yaşayamadığı yarınları hatırlatıyordu .Yağmur yağıp ,şimşek çakınca Jale korkarak ablasına sığındı “ Abla, şişmek çakıyor, cok korkuyorum eve dönelim.hem üvey annemiz buradaki içkili amcalardan daha iyi” dediğinde Tünzale gözleri dolarak “ bak canım , birincisi şişmek değil şimşek , ikincisi  senin stepmatherin eğer biz eve dönersek bizi kesin öldürür altınlarını çaldk. “dedi.
  

     
                         GÜLTEN
Hep geç kalırdı derslere.Neden mi?çalar saat bangır bangır çaldığında içinde bir ses ona “ bu erkek saat, bekle dişi saatin alarmı çalınca kalkarsın acele etme!”diye hükmederdi. Iki – üç sene bu durum devam etti.anlamiyordu manasini. Gidecegi yere zamaninda, vaktinde gitmesine engel olan o şey neydi öyle?kardeşine konuştugunda “ sen kafayi yemişsin , Gülten.saatin kadini erkegi oldugu nerede duyulmuş? Sen iyisi bir doktora git .”-diye kahkaha atardı...Yine azacık gecikmişti, alelacele giyinip toz oldu.Üniversiteye  gitmek için her zaman metroyu kullanırdı .Midesi otöbüsü ve dolmuşları kaldıramıyordu fazla.hem cinnet geçiriyordu otöbüslerin dat dat kornaya basan,insan degil patates  taşır gibi araç idare eden, bir birine olmazın küfürlerini savuran otöbüs şöförlerini görünce.Baküde metro aşkları var  .örneğin delikanlinin biri gözlerini çekmeden 10 dakika karşısındaki kizi göz tacizine ugratıyor .kiz da belli etmiyor ama aslında delikanlının ona baktığını  bal gibi biliyor .şayet kıza başka erkek bakarsa  deminki erkeğin namus damarı uyanıp çıldırıyor.kıskandığı bacak hareketlerinden belli..sallayıp duruyor bacaklarını..ama sonra her kes kendi yoluna . o aşk orada bitiveriyor.ikisinden birinin ineceği yere kadar sürüyor  metro aşkları.. tabi, buna aşk demek mümkünse..
Trene bindiğinde boş oturacak  bulup oturdu . Yanında kirli paslı  giymiş 45- 50 yaşlarında kadın vardı . cebinden bir avuç dolusu çekirdek çıkardi . çitledi..çitledi..ve en ilginç şey çitledikce kabuklarını yere attı  Kimseye aldırış etmeden tam 25 dakika çitledi.çekirdeğin kokusu neredeyse tüm vagona yayılmıştı . aynı istasyonda indiler . Gülten merak ediyordu acaba bitmiş miydi  kadının cebindeki bitmeyen çekirdek ? ne fark eder? Bitse yine gider yeni poşet alır , bir başka vagonu çöplüğe dönüştürürdü .Gülten düşünceli haliyle oldukça kilolu bir kadının ayağını bastı . Kadın sinirlenerek “ dikkat etsene önüne arkana” değince Gülten hayallerinden sıyrılıp kadına baktı “ ohaa her halde günün 20 saatini yatıyor , 4 saatini yiyip içiyor bu kadın .”diye geçirdi içinden .
 Hava çok güzeldi ılıktı..ilkbahar en sevdiği mevsimdi zaten .ilkbaharda yağan yağmuru, o yağmurda gezmeyi çok severdi .elinden tutup gözlerinin içine bakarak içini titreten biri olursa daha bir güzel olur. Aslında mevsimin hiç farki yok. Sonbahar, ilkbahar, yaz , kış.. Baküde sokaklarda yürümek herkesle ,kalabalıkla beraber yürümektir..
Metro çıkışından az ileride paçavralar giymiş bir çocuk” Abla, bana para ver sakız alacağım “ dedi masum bakışlarla . Gülten cüzdanından bir kaç kuruş çıkararak  çocuğun siyah, yıpranmış ellerine bıraktı ve gülümsedi .yüzünde sevimli tavşancık ifadesi belirdi.
çocuk acele etmeden ağzındakı sakızı çıkardı ve çıplak dizinin üstüne yapıştırdı . Belli ki dilencilikten kazandığı paranın çoğunu sakıza harcıyordu . boş mideye sakızın ifraz ettiği  şire gidince  mide yarasi oluşturduğunu bilmiyordu zavallı çocuk . az ileride  ağırlığını bostonuna vererek yokuşu tırmanmaya çalışan  bir ihtiyar gördü . yardım elini uzatmak için koştu ama artık bir genç yetişmişti .
  Ders çıkışında süpermarketten kırmızı havuç aldı bir kilo . bir televizyon programında  kırmızı havucun  kanser önleyici olduğunu  duymuştu . Metronun çıkışındakı mağazanın karşısında  sabah erken gördüğü çocuk  agzında sakızı uyuyakalmıştı..
 Metroya bindi . Baküde bir ritüel   yaranmıştı son zamanlarda. Genç kızlar , hatta orta yaşlı kadınlar kalkıp  beş altı yaşlarında  bacak kadar çocuğa yer vermeli metro ve ya otöbüsde.  Sanki anayasa yazılmış da , kalkıp yer vermeyenleri alttan alttan çekiştiriyorlar. Bu defa da Gülten bir yer bulup oturdu . iki orta yaşlı kadın 45 -50 yaşlarında vagona bindiklerinde  her tarafta genç ögrenciler oturmasına karşılık  hiç kimse kalkıp da  kadınlara yer vermedi . Kadının biri ağzınııp gözlerini kapadı .” inşallah kör olurlar.güya beni görmüyorlar.” Kimse aldırmayınca  daha beter küfürler yagdırdı .” demek dediklerimi duymazlıktan  geliyorsunuz. Sağır olun inşşşşallllah” küfürleri öyle ağız dolusu, öyle ballandıra ballandıra  söylüyordu ki, sanki alkış ediyor , dua ediyor , beddua değil . sanki  en mühim hakları çiğnenmişmiş gibi .... 25 dakika sonra Gülten metrodan çıkıp eve taraf yöneldi .çok yorulmuştu . bel çantasını diğer omzuna geçirdi .
   Eve varmış,mutfağı süpürmeye koyulmuştu. Çok az çöp birikti. O an aklına  ninesinin daha Gülten yedi ,sekiz yaşlarındayken anlattığı bir hikaye geldi.” Genç padişah köye gelip şöyle  bir  emir vermiş _ her kes  evini süpürsün kimin evinden  daha çok çöp çıkarsa ona padişah tarafından büyük bir armağan verilecektir .her kes evini silip süpürüp bir yığın çöp getiriyor .Sonunda ince , zayıf bir kız üzgün üzgün padişaha yaklaşıp “Padişahım, nolur , kusura bakmayın. Bütün köşe bucakları süpürdüm ama sadece bir kaşık  çöp toplaya bildim .” Padişah bir hayli mutlu gözlerle kıza bakıyor “ ben de bunu bekliyordum en titiz kimse ona bir köşk hediye edecektim aferin sana “ demiş..
 Gülten şimdi düşününce  belki bu hikayeyi ninesi ona  temiz titiz bir kız olması maksadıyla anlattığı kanaatine geldi.
              

                           ÜÇ kardeş
Şafak söktü. Tünzale kızları uyandırıp  bir an önce bir ev bulmaları gerektiğini anlattı.Yolda karşılarından “ taze simit , taze simit “ diye durmadan tekrarlayan  göbekli dede  geçiyordu . Taze simitlerin mis gibi kokusu  Jalenin iştahını  aniden açmıştı . Bu esnada  laleyle Tünzalenin artık sokaktan sağa  kıvrıldıklarını görmedi. Aklı simitlerdeydi .ama alacak parası yoktu.aklına gelen şeyi yaptı .simiti kapdığı gibi  sokağın başına fırlaması arasında bir kaç saniye oldu. “ heeeey duuuuur! Hırsızzz vaaaar!”diyerek tiz çığlık attı yaşlı dede .
Tünzale ve Lale aniden Jalenin yanlarında olmadığını fark ettiler. Tünzale sağa, lale sola taraf kaçtılar onu bulmak için . Derken bir birini hepten kaybettiler.Geceydi..Fakat kızlar halen bir birlerini bulamamışlardı.
                                    JALE
 JAle   geze  geze  kendini tren istasyonunda buldu . trenin sonuna yaklaştı ,boş bir bavul gorünce içine girerek fermuari kapattı.Bir kaç dakika sonra geri dönen kadın  elindeki bileti  görevliye göstererek  kontrölden geçti ve sağ eline bavulu alarak trene bindi.aniden bavulun ne kadar ağırlaştığını fark etti.Yerini bulup oturduğunda  bavulu açtı ve fermuarı açmasıyla içinde Jalenin gonca gibi açılmış gözlerinin görünmesi bir oldu.Kadının çığlıkları tüm vagonda yankılandı .”poliiis” diye bağırınca Jale , ilk kez gördüğü  ve bavulunda saklandığı bu kadına yalvarmaya başladı .Nolur teyze beni ihbar etmeyin .
-hırsız !!ne arıyordun   bavulumun icinde  ?
-biletim yok ama trene binmeliydim o yüzden .
-neden?trene neden binmeliydin ki?
-ablalarımı kaybettim kalacak yerim yok.
-nasıl inanayım sana?
-yemin ediyorum ki, yalanım yok. Beni polis amcalara gösterme.
  Gece trenin kirli penceresinden yıldızları seyrederek tarak tarak tarak tarak sesleri  seslerini ninni  yerine dinleyerek uykuya daldı .trende koşuşan tarakanları görünce çılgına döndü ama polislerin korkusundan sesini çıkaramadı .
 
                                             TÜNZALEф
Tünzale, pencereleri  Hazar denizine açik olan 3odalı ,insanın içine  inanılmaz ferahlık , huzur veren  ev kiraladı .Üvey annesinden çaldıkları pırlanta  ve zinet eşyalarını ucuza satarak para edinmişti .Üzerine yeni kiyafetler almak üzere vitrinleri gezmeye çıktı . Belki  aliş veriş kafasını dağıtmasına yardım ederdi .Hep uzaktan seyrettiği , imrendiği ,kendi üzerinde hayal ettiği kiyafetleri şimdi alabilirdi .Turuncu tulumu Manken üzerinde görünce aklı gitti , hemen en küçük ölçü 36 beden istedi .Giyindikten sonra boy aynasında  kendine şöyle bir baktığında aynadakinin kendi bakışları olduguna inanamadı..Çünkü sade ve tevazü kız gitmiş ,yerine kendinden emin, kurnaz ,edebaz biri gelmişti .Boynunu kaldırdı ,burnu bir karış havadaydı.Saçlarını beğenmedi   bakıma ihtiyaç olduğunu  anladı  ve tulumun parasını ödediği gibi soluğu küaförde aldı .Küaförde uzunca kuyruk oluşmuştu .bu gün günlerden ne ki?aa sekiz mart günüymüş, Bu yüzden kadinlar sabah sabah üşenmeden küaföre akin etmişler .kimisi saçlarini boyuyyor,kimisi kestirip, cadıların tırnağına  benzeyen uzun tırnaklardan yapıştırıyor, kimisi sade oje yaptırıyor, kimisi yüz kaş aldırıyor. 3küaför kız bir  müşterinin başına toplaşmış adeta yarışa girmişlerdi . Meğer kız gelin olacakmış o yuzden bunca telaş, onca savaş ..Saçlarını sıkı bir topuz yaptıktan sonra çok sade makyajla kızı uğurladılar.Tünzale , gelin kalkar kalkmaz onun yerinde oturdu , simsiyah  saçlarını  cart kırmızıya boyatınca aynada kendi kendini tanımadı .neredeyse 10yaş büyümüştü.

                    JALE
Yaşlı kadın Jaleyi evine götürdü .kapının zilini çalınca içeriden bir çok bağırtı ve ayak sesleri duydu .kapıyı 12- 13 yaşlarında erkek çocuğu açtı .içeri buyur edince koridorda ve diğer odalarda toplam 23-24çocuğun oldugunu gören Jale sevinçten agzı kulaklarına gitti .” burası kreş mi , okul mu , ilk okul mu teyze?”
-burası sadece yatakhane
-nasıl yani?
-Bütün gün  çalışacak , akşamları sadece yatmaya geleceksiniz anladın mı kuzum ?
-nerede çalışacağız ki ? ben sadece altı yaşındayım .
-yarım saat sonra işini kendi gözlerinle göreceksin .
 Bir dilim eski bisküviyi soğuk çayda ıslatıp yedikten sonra henüz hiç doymamış midesiyle  işini görmeye gitti bir sürü çocuk ve yeni tanıdığı “ teyze”siyle..
-         Bak ,arkadaşların ne yapacaksa sen de aynısını yapmalısın
Çocuklardan biri iki parmağıyla yaşlı bir amcanın cebinden para çıkardı . diğeri  gazete okumaya başı fena takılan gencin cep telefonunu  arka taraftan gelerek usulca çaldı .Diğeri dükkandan fırladığı gibi  sokağın başına fırladı .İşini anlamıştı Jale.hırsızlık olacaktı “mesleği”.yapamazdı . zaten sırf bu yüzden , bir simit çaldığı için  ablalarını kaybettiğini hatırlayıp  zır zır ağlamaya başladı .Kadın , Jalenin kafasının tam ortasına bir çırtma vurdu ve kulağına eğilerek fısıldadı :ağlamak , zırlamak yok ! acitasyon da yapmana gerek yok.uslu ol yoksa aç kalırsın . bu şehirde sana bedava ekmek mi verirler sanıyorsun ? Bedavaya Allahın selamini bile vermezler.”
  Böylece 3-4 ay geçti .lale halen düştüğü o çeteden kurtulamamıştı. Kaçmak istediği her fırsatta çocuklar tarafından yakalanarak  geri getirilmiş ve eşek sudan gelinceğe değin  dövülmüş ,bulaşıkların suyu içirtilmişti.” Nankör olursan sonun budur küçük hanım. Bulaşık suyu içmek !“diyerek bağırdı kadın . Jale yatak odasına geçti 3-4 aydır burada yatmalarına rağmen bir kez olsun   dolap çekmecelerini açıp bakmamıştı  . cesaret edememişti .çekmeceyi usulca , ses çıkarmadan açtı,  sol tarafta dipte tabanca olduğunu gördü .şimdiye dek sadece filmlerde gördüğü  bu eşyayı eline aldı . Filmlerde kahramanlardan biri diğerine “ silahı bırak . şeytan doldurur “ diye bağırırdı.manasını hala anlamış değildi . neyi , niye doldursun ki şeytan ?hem benim elimdeyken şeytan nasıl doldurur tabancayı ?her insanın sinirlendiği , çileden çıktığı an bir delilik yaptığında bu vebali şeytana yüklemesi ne kadar doğruydu ? zaten şeytan içimizde saklanmamış mıydı ?şeytan istese önceden doldurur, ben elimde tutunca matah bir eşyaya mi dönüşüyor ?Tabancayi sağ elinde sıkı sıkı tutarak  aşağı kata indi . ince bileklerine ağırlık veriyordu tabanca. Kadın ve çocuklar bağırışmaya başladılar aniden . “ bu senin çocukken oynadığın  su tabancasına benzemez , hadi Lale ,onu bana ver .Şeytan doldurur mazallah”
  Aman Allah neden her kes  elinde silah tutana bu cümleyi kuruyor ?dolsursun madem .o zaman kimse zahmette bulunmasın kurşun almasın .Jale aynen filmlerde gördüğü gibi işaret parmağını tetiğe götürdü .  kadın tir tir titriyordu .
-         Seni şuracıkta öldürsem , çocuklar hepsi kurtulur.
-          Ama hapishaneyi boylarsın unutma !zülmet karanlıklarda zindanlarda çürür gidersin
-         Işte bu yuzden seni öldürmüyor ve çocuklari kurtarmıyorum .
-         Tabancayı bırak git bari.polis amcalar seni yakalar
-         Yoook yaaa?öyle mi ?- diyerek dalga geçti Jale kadınla.
-dile bak pabuç kadar!
Jale silahı elinden bırakmadı ve hızla koşmaya başladı .insanların  çok sık olduğu bir sokakta bıraktı elindeki silahı.Görevlilerden biri hemen işe el koydu .yerdeki silahı aldı ve çocuğu yakaladığı gibi  emniyete götürdü . Jale şimdiye dek başından geçen tüm olayları ta baştan anlattı .aglayarak..
-         hayat her zaman HappY LaNd değil, yavrum.olur böyle şeyler üzme kendini.ablalarını da bulacağız söz
-         happy land de ne?
-         Mutlu diyar.

                                                 LALE
Lale köşeden dönünce  kardeşi ve ablasını kaybettiğini anlamıştı.Gün ışığı gözlerini alıyor, gökyüzünden sıçrayıp süzülerek ovanın ve tüm şehrin üzerine yayılıyordu .iştahı kabarmıştı ama yiyecek bir şey yoktu ...
Gece derin ve sakindi.yaprak bile kımıldamıyordu .rastladığı kitabevine girmişti .içerisi hayatında gördüğü en güzel yerdi .iki kattan oluşan bu kitabevinin acayip güzel etkisi vardı insan üzerinde .Aniden gözü,masada oturup kitabı adeta  yiyen gözlüklü adama ilişti , adam onun gelişinden , varlığından habersizdi .Lale sakin adımlarla adama yaklastı :
-         Merhaba
Adam yerinden sıçradı.
-özür dilerim korkuttum sizi galiba
-evet , boş bulundum bir an ama   sorun değil. Alıştım artık , Müşteriler nedense kitabevinde sakin davranır hatta  adımları  ve kitap sayfalarını  çevirmeleri bile işidilmeyecek kadar yavaş olur . aralarında fısıltıyla konuşurlar .huzur eviyle kitabevini karıştırıyorlar herhalde .Gayet normal ,güle güle sesli küylü olarak eline kitap alıp arkadaşıyla kitabın içeriğini  müzakere edenler çok az . Tamam , kitap yazarı da ,okuru da yalnızdır  Tanrı gibi mukaddesdir ama kitap seçince , alınca sessiz olman gerekmez.
  Yaşlı adam lafını bitirip okuduğu kitabı koklamaya başladı . Hem de adeta gül koklar gibi  kokladi .
- Kitap kokusunu   seviyor musunuz ?
-sevmek ne demek ?bu kelime az bile .arı çiçek koklayıp bal ürettiği  gibi ,ben de kitap  okuyup ruhumun ürettiği ,üreteceği ürünleri artırıyorum .Dünyada en doğal , en içten ,HİÇ BİR PARFÜMLE KİYASLANMAYACAK BİR KOKU KİTAP KOKUSU BANA GÖRE.Kitap parfümü satışta olsa hiç düşünmez gider alırım.Kitaplar edebi ziyafetimin şah yemekleridir !kitapların verdiği emsalsiz  keyfi hiç bir  eğlenceye değişmem!
- anlamadım.  Ruh ne üretir ?
-sevinç ,mutluluk ,yalnızlık duygusu , hüsran ,hasret ,ihtiyaç  aşk , sevgi ,özlem , muhtaçlık ,korku , tutku , efkar ,bagımlılık,sarsılma, öfke ,ümit , ümitsizlik...Kitap okuyunca ruhumu doyuruyorum . Mideyi doyurmak çok kolaydır . bir dilim ekmek atar doyurursun .Beyin ve ruh ise bir biriyle alakalıdır .Ruhun yaşlanırsa zihnin de yaşlanır , bedenin de , cildin de , tenin de.
- Bu kitapların içinde ruhunuz yaşlanmıyor mu ? Denizi seyretmek ,gökyüzüne bakmak,geceleri yıldızların yerlerini ezberlemek ,sabahları  bahçede sofra kurup kuşların civiltilerini dinlemek, torunlarınız varsa onlarla parkta eğlenmek ,sinemaya gitmek ,shopping etmek ,bowling , tennis kortuna gitmek ,saatlerle spor yapmak , vücudu geliştirmek ,kebapçıya gitmek ,denizde martılara ekmek kırıntıları atıp sevinç çigliklarini dinlemek,kışın  sert  sogugunda dondurma yemek, dünyayi gezmek , macera peşinde olmak varken neden sadece kitap ? dört duvar arasında oturup dilsiz kitaplarla zaman geciriyorsunuz?asosyellik değil mi yaptığınız ?
  Lale soruyu verdi müddette adam halen kitabı kokluyordu ...
-         Biliyor musun ,kızım, güzel bir roman okurken kendimi onun içinde hissediyorum ve bu beni yaşatıyor .yıldızları, ayı , güneşi ,denizi , martıları ,sporu , sinemayı ,kuşların sesini , bahçede kurulan sofrayı.. hemen hemen hepsini kitapta görüyor aynı zamanda hissediyorum hatta zamanla dokunuyorum ..ah kusura bakma yaşlılık işte ne içersin kahve mi çay mi?
-         Şey aslında hiç bir şey.
-         Peki kitap istemiyor musun?
-         Istiyorum istemesine ama param yok ki.
-         Olsun , sen istediğin bir kitabı seç , benden hediye olsun sana
-         Sahi mi? Çok teşekkür ederim ..
 Hemen boynunu uzata uzata yukarıdaki kitaplara baktı .sağa sola çevrildi.Çocuklukta annesinin ona hep uyurken okuduğu “ hansel and Gretel “,” puss in boots “ve “ thumbelina “isimli masal kitaplarına  gözleri sataştı .Yaşlı adam yerinden kalkıp  kitapların üçünü de poşete koyup ona verdi .Lale sevincinden titriyordu .yaşlı adamin elini öptü .yaşlı adama kalacak yeri olmadığını , kardeşi ve ablasını bulana kadar burada kalıp kalamayacağını sordu .Yaşlı adam hemen kabul etti. Lalenin yüzünde sevimli tavşancık ifadesi belirdi .” hiç itiraz istemem burada benimle çalişacak ben de sana her ay maaş vereceğim .” dedi .  Seve seve kabul etti iş teklifini Lale .”  Bak , bu odada kalabilirsin . bir süreliğine idare et işte “üzeri tozlu,  eski , yıllardır okunulmayan kitaplarla doluydu küçük oda .poşetindeki kitapları çıkardı “ longer stories for more fluent readers”- daha hızlı okurlar için uzun hikayeler – diye yazılıydı  kitapların arkasında.
-         hayatımın merkezine okumayı ve yazmayı , yani eğitimi koydum ben .bazen kağıda dokunan kalem kibritten daha çok  yaka biliyor..– diyordu yaşlı adam sabah kahvaltı ederken .- bana neden dışarıya çıkmadığımı sormuştun dün .biliyor musun , hesapsız , plansız sokaklara atmıyorum kendimi..
-          dikkat ettim de , okuduğunuz kitapların içinde ad soyadınız yazılı . neden? Çalacaklarından mı korkuyorsunuz?
-         Karşılıksız ve beklentisiz dostlarım onlar benim.onlarla diyalog kurmaya niyetlendiysen itiraz etmez... Hani dostuna adresini , numaranı verirsin  ara sıra  uğra diye. Ben de  en sadık dostlarım olan kitaplara adımı aynen o hisle yazıyorum .sevip begendiğim cümlelerin altını da mutlaka çizerim .bir köşesine de kendi yorumlarimi yazarim . komik bulurum sonra yorumlarımı.İçi kalemle yazılmış kitapları severim ben.kıymetlidir bana göre. yaşanmışlık olmalı kitapta, hayatilik, dokunulmuşluk, okunulmuşluk..taze kitaptan farklı olmalı kesinlikle..
-         Bakü tatli tatli gülümsüyor bu sabah . dışarı çıkalım mı?- diye atıldı düştü Lale
-         Hayır ,kızım, bugün Pazar .müşteriler çok olur . sen de bir kitap seç oku bari .
   Lale elini attığı gibi bir şifa kitabı buldu .rasgele bir cümleye baktı . : ıhlamur _ sakinleştirici , zencefil – mide yatiştırıcı , papatya –uyku düzenleyici , ısırgan otu – süt artırmak için  ve s. annesini hatırladı . mide hastalığından vefat etmisti keşke bu kitabı daha önce okusaymış .Kitabı kapattı .hiç ilgi alanında değildi bitkilerin konuştuğu dil ..


Kulağımız bize hep “ kalma, dönme , unut ,affetme , bağışlama,ağlama , sızlama “ gibi sözler fısıldar hatta bazen emreder . aklı olan gururunu dinleyip onun  emrine amade olur . akılsız ise gururunu çiğneyip ayaklar altına alıp hiçe sayıp, yüreğinin ona fısıldadığını , yalvardığını, rica ettiğini hayata geçirip gerçekleştiriyor .işte o zaman insan yanılıyor , yeniliyor , kaybediyor , pişman oluyor .özür dilemek ,affedilmek için  geri  dönüp gururunun kapisini çaliyor ama nafile  gururu evi çoktan terk edip gitmiş  çignendigi yerde  bir dakika bile kalmamış .kendini sevip , dinleyip , kulak verecek , kulağına sözlerini küpe  edecek  birinin karakterinde saklanmış .


                                    GÜLTEN
  Gülten sabah sabah derse gitmek icin metroya bindi.beş alti yaşlarında çocuk hapşırırken  ağzını kapatıp burnunu sıktı . annesi oğluna bakarak : eğer hapşırığının karşısını alırsak  beyin ve boyun damarları patlaya bilir.gözlerimiz açık hapşırırsak  göz yuvasından firlayabilir gözbebekleri.Tanri ne güzel yaratmış  beden mekanizmamizi otomatik olarak kapanıyor gözlerimiz hapşırarken .bizim irademize kalırsa unutabilirdik.O yüzden kendini rahat bırak olur mu ,oğlum? – tamam anne.
Bol pantolonunun kemerine topladığı kitaplarla yine aynı yaşlı satıcı metroya bindi.” NAMAZ sureleri “”hadisler “” oruç “”rüya tabirleri “kitapları her biri sadece 1 manat. Şiir kitaplarım var. Kendim yazdım . onlar da sadece 1manat.isteyen bakabilir” Bir vagonda 60- 70 insan olduğunu düşünürsek ,içlerinden sadece biri kitabı alıp bakmak ister o da sadece bakar ve geriverir. Almaz. Bir manatına kıymaz. Kitap için kıymaz. “ Vah benim eli kitap, defter yerine cep telefonları, bilgisayarlar tutan  zavallı halkım!”dedi adam sinirlenerek. Vagondakiler kahkaha atmaya başladılar. Gülten düşündü..neden gülüyorlardi acaba? Beyninin ışığını bir ekmek parasına sattığı için mi?..  Karşısında beyaz gömleğinin üzerinde mezun 2012 yazısı olan  kız oturmuş  ve pek neşeli olduğu belliydi . okulu bitirdiğine seviniyordu .omuzlarındakı yükün azalacağını zannediyor ama tam aksi . Okulda öğretmenler, okulu bitirince çantanız hafifleşecek dese dahi bunun ziddi oluyor .üniversite kazanırsa bir kiz çocuğu çantası iki kat agırlaşıyor .şöyle ki , çantada rujlar , ağır ağır parfüm şişeleri ,kalın kitaplar,hatta fön ve topuklu ayakkabılar olabilir.  Metrodan çıktığında karşıda okur kitlesi olmayan , vakti geçmiş kitapların çok ucuza satıldığı sergi vardı . Bu aynen  dantel , fışfışlı , kadife , ipek kiyafetler, bol pantolonlar,mini eteklerin mevsimi ve modasi geçince sepetlerde kiloyla satılan kiyafetler gibiydi .Gülten bu şansı kaçırmamak için dinmeyen merakı, taşkınlığıyla  karşıya taraf koştu ...

Eve doğru geldiğinde aynen kitap yüklü eşek olmuştu .Tam beş senedir görmediği eski komşuları- Stalinin üvey torunu olduğunu iddia eden seksen beş yaşındakı İrina Sergeevnanı görmek kararina geldi.apartman ne kadar degismisti .ekşi idrar kokuyordu .” acaba ben mi degistim de  buralari begenmez oldum  yoksa gercekten bu apartman ben görmeyeli kirlendi mi?”diye düşünceye dalarken 3 cü katta deli  diye tanidiklari Gülbahari gördü .Bu apartmana göctükleri zaman  Gulbaharin tiz  çigliklarini , bagirtilarini ve küfürlerini duymuştu.Onu uzun saçlari yüzüne dökülmüş , kirli paslı  deli deli bakan biri gibi hayal ederdi Oysa o , ince , zarif  , tertemiz ve zevkle giyinensaçlari hep sık topuzlu ,tırnaklari ojeli otuz sekiz kirk yaşlarinda akilli deliydi .” nasil oldu da deli oldu “ diye sordugunda   sene önce rus komşu irina sergeevna şöyle nakl etmişti .” her kesin  deli diye korkup kaçdigi bu kadin üniversitenin tarih ögretmenligi fakültesini bitirmiş ,şuşali kendisi . ermeniler Azerbaycana hücum ettigi yillarda bunlar da babasiyla şuşadan kaçmaya çalişmiş . Yolda o hengamede ermeni alçak vicdandan nasibi olmayan itler  Gülbaharin irzina geçmiş , o da bu yüzden deli oldu . e haksız da degil . 5 sene üniversite oku , bitir , o esnada hayvan ermeni milletinden iki üç kişi sana tecavüz etsin .allah belalarini versin inşallah.Aslinda fahişelik ermenilerin eski mesleğiymiş. Şaka degil bu gerçek.Henüz strabonun zamaninda ermeniler  bu konuda profösönelmiş.hatta fahişelik ilaheleri de  varmiş – Anais.Anais kilisesinde  fuhuşluk  eden kızlarla evlenmek için genç delikanlılar sıraya dizilirmiş...ermenilerin fahişelik tarihiyle ilgili  fransiz tarihçisi  Pyer Düfur  on dokuzuncu   yüzyilda  yazıyor :her şeyi sahteleştirmeyi başaran  ermeniler şimdi de   akıllarınca fahişeliğin simgesi olan  Aneisi  “ bereket ilahesi “ “ bakire ana” diye dünyaya  tanıtmaya çalışıyorlar.” Ermenilerle ilgili şöyle bir fıkra bile var : bir gün ermeni kız  fransız kütuphanesine  gidip  ermeni tarihi kitaplar şubesini soruyor . kütuphaneci
Share on Google Plus

About Unknown

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.