Kitab oxumağı sevənlər üçün təqdim edirik.
Kitabın adı: Bakü-Aşkın Güzergahı
Kitabın əsas xüsusiyyətlərindən biri odurki,sırf eyni movzuyla dəvam edərək oxucunu bezdirmir,müxtəlif və cox maraqlı movzular əsasında yazılıb.
Kitab türk dilində yazılıb,və cox maraqlı duyğulu sözləri ozundə cəmləyir.Şeherde satışda var.Oxumaq istəyən alsın.
Kitabın yazarı,Azərbaycanın İstedadlı,dünyagörüşlü və ideal gənclərindən biridir.
.......................... ........
Bakü-Aşkın Güzergahı
Aytən Vahid
Kitabın adı: Bakü-Aşkın Güzergahı
Kitabın əsas xüsusiyyətlərindən biri odurki,sırf eyni movzuyla dəvam edərək oxucunu bezdirmir,müxtəlif və cox maraqlı movzular əsasında yazılıb.
Kitab türk dilində yazılıb,və cox maraqlı duyğulu sözləri ozundə cəmləyir.Şeherde satışda var.Oxumaq istəyən alsın.
Kitabın yazarı,Azərbaycanın İstedadlı,dünyagörüşlü və ideal gənclərindən biridir.
..........................
Bakü-Aşkın Güzergahı
Aytən Vahid
Hayatımı pembe evimin
önünde,beyaz atla eşimin işten, çocuklarımın okuldan gelişini bekleyen “ben” gibi hayal ederdim çocuklukta ...
Büyüdükçe hayalimi süsleyen orman ortasındaki pembe ev,tozlu şehirde
trafiğin en yoğun olduğu apartmanın sekiz, dokuzuncu katı ile , beyaz atli eş ise
en son model şık beyaz arabayla yer değiştirdiler ... Demek ki, hayaller de
değişebiliyor ..
Neden acaba? Şimdi 23yaşında ben çok mu büyüdüm? Beyaz atlı prensin hiç
bir zaman gelmeyeceği kanaatine gelecek kadar
umutsuz muyum şimdi ben?Yoksa,
beyaz atlı prensimi beklerken, gençliğimi, güzelliğimi, saflığımı, masumluğumu
kaybetmekten mi korkuyorum?
Çocukken hayallerimi süsleyen zümrüt yeşili gözlü , beyaz tenli, ipince
, uzun boy delikanlı büyüdüğümde esmer, kömür kaşlı, kudretten sürmeli gözlü ,
karamel tenli , uzunboy , azacık kilolu biriyle yerdeğiştirdi . Neden değişti
niye değişti bilmiyorum ama keşke hayallerim hep süslü püslü kalsaydı
..keşke..keşke hep çocuk kalsaydım.Keşke
her zaman kendi hayal ülkemin kurallarina göre yaşayabilsem..
Gülten ,şöyle bakınca güzel bir kızdı ama bakanın zihninde yer edecek kadar değil.Ahım şahım güzelliği olmasa
da gözlüklerini takar takmaz bir çekicilik ortaya çıkıyordu yüzünde.
Yetmiş ,seksen yaşlarındaki nineler gibi gözlüklerini aradı..Her an ,
her yerde bulunabilirlerdi .Banyoda duş alırken lavobaya , mutfakta temizlik
yaparken masanın üzerine,yatak odasında
yerlerde,koridorda ayakkabı dolabının üzerine,misafir odasında televizyon , masa , koltuk ,divan ve aklınıza gelecek her yerde gözlüğünü
bırakırdı..Hatta Nasrettin hoca misali başına geçirdiği gözlüğü saatlerle
arayıp bulamadığı olurdu .
Gözlüğü kaybetmemesi için iki
defa zincir bile almıştı boynundan asmak için .bu sefer de gözlükle birlikte
kaybolurdu..Elinden yüz kere düşmesine, üzerinde iki yüz kere oturmasına rağmen
direnmiş , kırılmamıştı gözlükler..Hayret, 5 senedir inatla , direnerek,
acı çekerek hizmet ediyordu bu gözlükler
Gültene .22yaşinda seksen yaşlı nineler gibi her gün en az iki kere gözlük
araması inanılmaz gülünç , aynı zamanda içler acıtıcı bir durumdu .
ÜVEY ANNE ve üç kardeş
Kibrit
kutusundaki çöpler gibi bazı aile fertleri .Aynı odundan , aynı ağaçtan hazırlanmış çöpler gibi, aynı candan , kandan , kökten gelen aile fertleri
bir birlerini sevmeseler dahi,aynı çatı
altında , aynı evde aynı havayı
solumaya mahkumlar bir yerlere
kadar...Belli bir zamana dek..Kendi canından olanı görmek bile istemezken , bazen
, üvey annenin başka bir kadindan olan çocuğu sevmemesi doğal değil mi?
Üvey annelerine küfür ederek bulaşıkları yıkadı ,çamaşırları yudu ,ablası evi süpürdü
, sildi . Akşam oluyordu ama halen kursaklarından bir dilim ekmek geçmemişti
.Aylardır babalarının Amerikaya çalışmaya gittiğini fırsat bilip kızları
karınca gibi harıl harıl çalıştırıp
ardından da sudan sebeple eşek sudan gelinceğe kadar dövüp, aç
yatırıyordu . Kadının gündüzleri evde pek olduğu söylenmezdi çalışmıyordu ama
bir yerlere gittiği belliydi .Yine o günlerden biriydi. Tünzale , Lale ve
Jale ev işlerini bitirip yorgun halde kanepeye uzanmışlardı .Kapı
çaldığında en büyükleri Tünzale koşar
adımlarla kapıya koştu .“ Kim o ?” “ Kim olacak elbette benim .Yoksa başkasını
mı bekliyordunuz ?” diye bağırdı içeri
adımını atarken .” Hayır tabi ki sizi bekliyorduk “ “ Yemek pişirdiniz mi?” “
et yok , yağ yok , düyü yok. Neyle pişirecektik ?” “ Bak seeen? Ölmüş
annenin yanında et mi gördünüz?
- Annemi ağzına malzeme
etme!
- Edersem ne yaparsın ?
babana şikayet mi edersin yoksa beni zehirler misin ?
Tünzale susmayı tercih etti . Yarım saat sonra
kapı çaldı . bu sefer en küçükleri Jale
kapıyı açtı .
-
buyurun , peynirli pizzanız.
-
Teşekkür ederim ..
Jale ve diğer iki kız
pizzaya parmaklarını dokundurup parmak
uçlarını yalamaya koyuldular . Ama yemeğe cesaret edememiştiler . Bu esnada banyodan Elinde havlu , mis kokulu
, köpüklü banyo keyfi yapan üvey anne
çıktı .Kızların pizzayı parmakladıklarını
görünce :
-Def olun buradan!iğrenç
köpekler! Kendime sipariş ettim onu .Aç yatın ! ölmezsiniz korkmayın !
-amaaa- diye
mırıldandı Jale
-aması maması yok hadi hadi
Tünzalenin kanı beynine sıçradı:
-insafsız karı , bari
Allahtan kork ya!göz hakkı denilen bir şey var. Babamız çalışıp bizim için para
yolluyor sense sadece kendi karnını
doyurup , bizi kuru ekmeğe muhtaç bırakıyorsun .
-şuna bak, güya
kardeşlerine örnek olacak fazla dırdır etme
yoksa o kuru ekmeği de zor görürsünüz.
Kızlar odalarına geçip uykuya daldılar.Yastıkları yağmur
yağmış da ıslatmış gibi ıslaktı, tuzlu ve ılıktı ..
Sabah kalktıklarında üvey anne yine evde yoktu . en küçükleri Jale
okulda öğrendiği ve hafızasında
tutmaya calıştığı “ stepmather “sözünü sık sık kullanıyordu .
-
stepmather yok mu)?
-
Hayır yok .hadi gidip buzdolabından bir şeyler
atıştıralım .
Üçü de gülegüle hoplaya zıplaya mutfağın kapısına koştular
ama mutfağın kapısı kapalıydı . diğer
odalardan bir dilim ekmek bulabilmek umuduyla
gezindiler ama nafile Tünzale bir
hayli düşündü .Böyle olmayacaktı .kızlar zayıflamış ,kurumuş kabuklarına
yapışmış, dizlerinde takat kalmamış
,gözlerinin feri kaçmıştı .Bir hal çaresini bulacaktı , bulmalıydı .yoksa
hepten ölüp gideceklerdi .
Plan kurulmuştu .üç kız yan yana oturmuş , Jalenin tabiriyle “ stepmather”in gelişini dörtgözle bekliyorlardı . Kadın içeri girdi . Dünkü
ahvalat yine tekrarlandi .Kadın yine
pizzayı kendine sipariş edip çocuklara koklatmadı bile.” Hadi , başlıyoruz “
diye talimatı verdi Tünzale .“ Hadi ,
bana çay getirin “dediğinde ,Tünzale ,babasının ona doğum gününde hediye ettiği
saati çok ucuza satarak aldığı uyku ilacını çaya kattı .Hemen getirip saygıyla
üvey annenin eline verdi tepsideki çayı . kadın çayı yudumlarken ,küçük kiz
yatak odasında babasının kadına
aldığı tüm pırlanta ve altınları beslenme
çantasına dolduruyordu . aniden ayak
sesleri duyunca ödü koptu .çantasının fermuarını kapatıp ayağa fırladı .Yüzü
sapsarıydı.kapı açıldı. İçeri giren
ortancıl bacı Laleydi . “ hadi, Jale
,elini çabuk tut!uyku ilacının dozu çok az. Beş – on dakikaya kalmaz uyanır
cadı “diye fısıldadı . “Topladım zaten her şeyi unufak ettim.” “ Tamam ,
çıkalım o zaman “ diye güldü Lale.
GÜLTEN
Süpermarketten
aldığı derginin son sayfasını açtı .”
AZERBAYCANDA GERÇEK OLAYLAR”- diye yazıyordu derginin son sayfasında.
“
saç çiğneyen kız “..27 yaşında kızın iştahsızlığından endişelenen aile hemen
kızı hastaneye getirmiş ,kız ameliyata alınmış .meğer çocuk yaşlarından saç
uçlarını çiğneyerek yatıyormuş , her
sinirlendiğinde saçlarını çiğniyormuş . midesinde zamanla 1 kilo tüy birikmiş ve trihobeznar hastalığı yaranmış .
Altmış kilo civarnda kız 1 yılda 20 kilo vermiş .. Diger sayfada ABD;de
her gün yarım kilo tuvalet kagidi yiyen 34 yaşlı Keşa isminde bir kadın ,
çikolata yerine kerpiç yiyen 3 yaşlı Natali ve
çeşit çeşit sabunu lokum yer gibi iştahla tüketen 1 yaşında Tespest Hendersondan
bahsediliyordu .. “ vah , vah açlıktan
ne yiyeceklerini şaşırmış bu zavallılar” dedi kendi kendine ama çocukluktan bugune bırakamadığı kötü alışkanlığı vardi
kendisinin. Tırnak yemek.Kaç kez annesi
acı biberi tırnak uçlarına sürmüş, o da ellerini gözlerine değdirince
kızılca kiyamet kopmuş , acı çığlık atmış ,iki gün kırmızı gözlerle gezmişti
ortalıkta.Bir dergide “ acı oje tirnak yeme alışkanlığına son verin !”diye
reklam gördü aldı, ama ojenin acı tadı bile ona tırnağını yemeği unutturamadı.
Üvey ANNE ve ÜÇ KARDEŞ.
Hava kararmıştı . Kızların nerede
kalacaklarına dair en ufak fikirleri yoktu.Dışarısı kara orman gibi korkunçtu
.Köpekler ulaşıyor , etrafta içmiş sarhoşlar dolaşıyordu .” hadi yavrum ,
kuzucuk halinizle ne arıyorsunuz
dışarılarda? Ne aradığınızı tahmin ettim de çok genç değil misiniz ?” Jale
korkudan tir tir titriyordu .
-acıktık
biz , o yüzden dışarıdayız .
-hadi
evime götüreyim sizi
Korkudan nezakete bürünen Tünzale :
Teşekkür
ederiz, sağolun ,”- diyerek kardeşlerinin
elinden tutarak hızlı adımlarla
yürümeye başladı . Lakin adam peşlerini bırakmamıştı .Ayak seslerinin
iki değil , 6- bacagın çıkardığı ses
olduğunu tahmin ederek koşmaları gerektiğini söyledi .Taş duvarın yanında
seslerini kesip saklandılar. Adamlar koşarak oradan hızla ayrılmalarına ramak
kala Jale hapşırdı . aslında aynen kedi
yavrusu gibi hapşırmıştı . ince ve kısa
hapşırık.. Tünzale hemen sağ eliyle onun ağzını kapadı .” allah aşkına iki
dakika sus.”
-
Bir ses duydum
-
Insanlar yaşıyor burada
elbet ses olacak birisi öksürmüş ya da hapşırmıştır işte.
Boşuna zaman kaybetmeyelim.
Nihayet , çekip gittiler gecenin karanlığında
ayyaşlar.sabaha kadar kızların gözlerine uyku girmedi korkudan .Yağmur yağıyordu. Yagmurun sesi Tünzaleye unutamadığı anıları ,yaşayamadığı yarınları hatırlatıyordu
.Yağmur yağıp ,şimşek çakınca Jale korkarak ablasına
sığındı “ Abla, şişmek çakıyor, cok korkuyorum eve dönelim.hem üvey annemiz
buradaki içkili amcalardan daha iyi” dediğinde Tünzale gözleri dolarak “ bak
canım , birincisi şişmek değil şimşek , ikincisi senin stepmatherin eğer biz eve dönersek bizi
kesin öldürür altınlarını çaldk. “dedi.
GÜLTEN
Hep
geç kalırdı derslere.Neden mi?çalar saat bangır bangır çaldığında içinde bir ses ona
“ bu erkek saat, bekle dişi saatin alarmı çalınca kalkarsın acele etme!”diye hükmederdi. Iki – üç sene bu durum
devam etti.anlamiyordu manasini. Gidecegi yere zamaninda, vaktinde gitmesine
engel olan o şey neydi öyle?kardeşine konuştugunda “ sen kafayi yemişsin ,
Gülten.saatin kadini erkegi oldugu nerede duyulmuş? Sen iyisi bir doktora git
.”-diye kahkaha atardı...Yine
azacık gecikmişti,
alelacele giyinip toz oldu.Üniversiteye gitmek için her zaman metroyu kullanırdı
.Midesi otöbüsü ve dolmuşları kaldıramıyordu fazla.hem
cinnet geçiriyordu otöbüslerin dat dat kornaya basan,insan degil patates taşır gibi araç idare eden, bir birine olmazın küfürlerini savuran otöbüs şöförlerini görünce.Baküde metro aşkları var .örneğin delikanlinin biri gözlerini çekmeden 10 dakika karşısındaki
kizi göz tacizine ugratıyor
.kiz da belli etmiyor ama aslında
delikanlının ona baktığını bal gibi biliyor .şayet kıza başka erkek bakarsa
deminki erkeğin
namus damarı uyanıp çıldırıyor.kıskandığı bacak hareketlerinden belli..sallayıp duruyor bacaklarını..ama sonra her kes kendi yoluna . o aşk orada
bitiveriyor.ikisinden birinin ineceği yere kadar sürüyor metro aşkları.. tabi, buna aşk demek mümkünse..
Trene bindiğinde boş oturacak bulup oturdu .
Yanında kirli paslı giymiş 45- 50 yaşlarında kadın vardı . cebinden bir avuç dolusu çekirdek çıkardi . çitledi..çitledi..ve en ilginç şey çitledikce kabuklarını yere
attı Kimseye aldırış etmeden tam 25 dakika çitledi.çekirdeğin kokusu neredeyse tüm vagona yayılmıştı . aynı istasyonda indiler . Gülten merak ediyordu acaba bitmiş miydi kadının cebindeki bitmeyen çekirdek
? ne fark eder? Bitse yine gider yeni poşet alır , bir başka vagonu çöplüğe dönüştürürdü .Gülten düşünceli haliyle oldukça
kilolu bir kadının ayağını bastı .
Kadın sinirlenerek “ dikkat
etsene önüne arkana” değince Gülten hayallerinden sıyrılıp kadına
baktı “ ohaa her halde günün 20
saatini yatıyor , 4 saatini yiyip
içiyor bu kadın .”diye geçirdi
içinden .
Hava çok güzeldi ılıktı..ilkbahar en sevdiği mevsimdi zaten .ilkbaharda yağan yağmuru,
o yağmurda gezmeyi çok severdi
.elinden tutup gözlerinin içine bakarak içini titreten biri olursa daha bir
güzel olur. Aslında mevsimin hiç farki
yok. Sonbahar, ilkbahar, yaz , kış.. Baküde sokaklarda yürümek herkesle ,kalabalıkla beraber yürümektir..
Metro çıkışından az ileride paçavralar giymiş bir çocuk” Abla, bana para ver sakız alacağım “ dedi masum bakışlarla
. Gülten cüzdanından bir kaç kuruş çıkararak çocuğun siyah, yıpranmış ellerine bıraktı ve
gülümsedi .yüzünde sevimli tavşancık ifadesi belirdi.
çocuk
acele etmeden ağzındakı sakızı çıkardı ve çıplak dizinin üstüne yapıştırdı . Belli ki dilencilikten kazandığı paranın çoğunu sakıza harcıyordu . boş mideye sakızın ifraz ettiği şire gidince mide yarasi oluşturduğunu bilmiyordu zavallı çocuk . az ileride ağırlığını bostonuna vererek yokuşu tırmanmaya çalışan bir ihtiyar gördü . yardım elini uzatmak için koştu ama artık bir genç yetişmişti .
Ders çıkışında süpermarketten kırmızı
havuç aldı bir kilo . bir
televizyon programında kırmızı havucun kanser
önleyici olduğunu duymuştu . Metronun çıkışındakı mağazanın
karşısında sabah erken gördüğü çocuk agzında sakızı uyuyakalmıştı..
Metroya bindi . Baküde bir ritüel yaranmıştı son zamanlarda. Genç
kızlar , hatta orta yaşlı kadınlar
kalkıp beş altı yaşlarında bacak kadar çocuğa yer vermeli metro ve ya otöbüsde.
Sanki anayasa yazılmış da , kalkıp yer vermeyenleri alttan alttan çekiştiriyorlar. Bu defa da Gülten bir yer
bulup oturdu . iki orta yaşlı kadın 45 -50 yaşlarında vagona bindiklerinde her tarafta
genç ögrenciler oturmasına
karşılık hiç kimse kalkıp da kadınlara yer vermedi . Kadının biri ağzını açıp
gözlerini kapadı .” inşallah kör
olurlar.güya beni görmüyorlar.” Kimse aldırmayınca daha beter küfürler yagdırdı .”
demek dediklerimi duymazlıktan geliyorsunuz. Sağır olun inşşşşallllah”
küfürleri öyle ağız dolusu, öyle ballandıra ballandıra söylüyordu ki, sanki alkış ediyor , dua ediyor , beddua değil . sanki en
mühim hakları çiğnenmişmiş gibi .... 25 dakika sonra Gülten metrodan çıkıp eve
taraf yöneldi .çok yorulmuştu . bel çantasını diğer omzuna geçirdi .
Eve varmış,mutfağı süpürmeye koyulmuştu.
Çok az çöp birikti. O an aklına ninesinin daha Gülten yedi ,sekiz yaşlarındayken anlattığı
bir hikaye geldi.” Genç padişah köye gelip şöyle bir
emir vermiş _ her kes evini
süpürsün kimin evinden daha çok çöp çıkarsa ona padişah tarafından büyük bir armağan
verilecektir .her kes evini silip süpürüp bir yığın çöp getiriyor .Sonunda ince , zayıf bir kız üzgün üzgün padişaha
yaklaşıp “Padişahım, nolur , kusura bakmayın. Bütün köşe bucakları süpürdüm ama sadece bir kaşık çöp toplaya bildim .” Padişah bir
hayli mutlu gözlerle kıza
bakıyor “ ben de bunu bekliyordum
en titiz kimse ona bir köşk hediye edecektim aferin sana “ demiş..
Gülten şimdi düşününce belki bu hikayeyi ninesi ona temiz titiz bir kız olması maksadıyla anlattığı kanaatine geldi.
ÜÇ kardeş
Şafak
söktü. Tünzale kızları uyandırıp bir an önce bir ev bulmaları gerektiğini anlattı.Yolda karşılarından “
taze simit , taze simit “ diye durmadan tekrarlayan göbekli dede
geçiyordu . Taze simitlerin mis gibi kokusu Jalenin iştahını aniden açmıştı . Bu esnada laleyle Tünzalenin artık sokaktan sağa kıvrıldıklarını görmedi. Aklı simitlerdeydi .ama alacak parası yoktu.aklına gelen şeyi yaptı .simiti kapdığı gibi sokağın başına fırlaması arasında bir kaç saniye
oldu. “ heeeey duuuuur! Hırsızzz vaaaar!”diyerek tiz çığlık attı yaşlı dede
.
Tünzale
ve Lale aniden Jalenin yanlarında
olmadığını fark ettiler. Tünzale sağa, lale sola taraf kaçtılar onu bulmak için . Derken bir birini hepten kaybettiler.Geceydi..Fakat kızlar halen bir birlerini bulamamışlardı.
JALE
JAle
geze geze kendini tren istasyonunda buldu . trenin
sonuna yaklaştı ,boş bir bavul gorünce
içine girerek fermuari kapattı.Bir
kaç dakika sonra geri dönen kadın elindeki bileti görevliye göstererek kontrölden geçti ve sağ eline bavulu alarak trene bindi.aniden bavulun ne
kadar ağırlaştığını fark
etti.Yerini bulup oturduğunda bavulu açtı ve fermuarı açmasıyla içinde Jalenin gonca gibi açılmış
gözlerinin görünmesi bir
oldu.Kadının çığlıkları tüm
vagonda yankılandı .”poliiis” diye bağırınca Jale , ilk kez gördüğü ve bavulunda
saklandığı bu kadına yalvarmaya başladı .Nolur teyze beni ihbar etmeyin .
-hırsız !!ne arıyordun bavulumun icinde ?
-biletim
yok ama trene binmeliydim o yüzden .
-neden?trene
neden binmeliydin ki?
-ablalarımı kaybettim
kalacak yerim yok.
-nasıl inanayım sana?
-yemin
ediyorum ki, yalanım
yok. Beni polis amcalara gösterme.
Gece trenin kirli penceresinden yıldızları seyrederek tarak tarak tarak tarak sesleri seslerini ninni yerine dinleyerek uykuya daldı .trende koşuşan tarakanları görünce çılgına döndü ama polislerin korkusundan sesini çıkaramadı .
TÜNZALEф
Tünzale,
pencereleri Hazar denizine açik olan
3odalı ,insanın içine inanılmaz ferahlık , huzur veren ev
kiraladı .Üvey annesinden çaldıkları pırlanta ve zinet
eşyalarını ucuza satarak para edinmişti .Üzerine yeni kiyafetler
almak üzere vitrinleri gezmeye çıktı . Belki aliş veriş kafasını dağıtmasına
yardım ederdi .Hep uzaktan
seyrettiği , imrendiği ,kendi üzerinde hayal ettiği kiyafetleri şimdi alabilirdi .Turuncu tulumu Manken
üzerinde görünce aklı
gitti , hemen en küçük ölçü 36 beden istedi .Giyindikten sonra boy aynasında kendine
şöyle bir baktığında aynadakinin kendi bakışları olduguna inanamadı..Çünkü sade ve tevazü kız gitmiş ,yerine kendinden
emin, kurnaz ,edebaz biri gelmişti .Boynunu kaldırdı ,burnu bir karış havadaydı.Saçlarını beğenmedi bakıma ihtiyaç olduğunu anladı ve tulumun parasını
ödediği gibi soluğu küaförde aldı .Küaförde uzunca kuyruk oluşmuştu .bu gün günlerden ne ki?aa sekiz mart
günüymüş, Bu yüzden kadinlar sabah sabah üşenmeden küaföre akin etmişler
.kimisi saçlarini boyuyyor,kimisi kestirip, cadıların tırnağına benzeyen
uzun tırnaklardan yapıştırıyor, kimisi sade oje yaptırıyor, kimisi yüz kaş aldırıyor.
3küaför kız bir müşterinin başına toplaşmış adeta yarışa girmişlerdi . Meğer kız gelin olacakmış o yuzden bunca telaş, onca savaş ..Saçlarını sıkı
bir topuz yaptıktan sonra çok sade makyajla kızı uğurladılar.Tünzale , gelin
kalkar kalkmaz onun yerinde oturdu , simsiyah
saçlarını cart kırmızıya boyatınca aynada kendi kendini tanımadı .neredeyse 10yaş
büyümüştü.
JALE
Yaşlı kadın
Jaleyi evine götürdü .kapının zilini çalınca içeriden bir çok bağırtı ve ayak sesleri duydu .kapıyı 12- 13 yaşlarında erkek çocuğu açtı .içeri buyur edince
koridorda ve diğer odalarda toplam
23-24çocuğun oldugunu gören Jale
sevinçten agzı kulaklarına gitti .” burası kreş mi , okul mu , ilk okul mu teyze?”
-burası sadece yatakhane
-nasıl yani?
-Bütün
gün çalışacak , akşamları sadece
yatmaya geleceksiniz anladın mı kuzum ?
-nerede
çalışacağız ki ? ben sadece altı yaşındayım .
-yarım saat sonra işini kendi gözlerinle göreceksin .
Bir dilim eski bisküviyi soğuk çayda ıslatıp yedikten sonra henüz hiç doymamış midesiyle işini görmeye gitti bir
sürü çocuk ve yeni tanıdığı “ teyze”siyle..
-
Bak ,arkadaşların ne yapacaksa sen de aynısını
yapmalısın
Çocuklardan
biri iki parmağıyla yaşlı bir amcanın cebinden para çıkardı . diğeri gazete okumaya başı fena takılan gencin cep
telefonunu arka taraftan gelerek usulca
çaldı .Diğeri dükkandan fırladığı gibi sokağın başına fırladı
.İşini anlamıştı Jale.hırsızlık olacaktı “mesleği”.yapamazdı . zaten sırf bu yüzden , bir simit çaldığı için ablalarını kaybettiğini hatırlayıp zır zır ağlamaya başladı .Kadın , Jalenin kafasının tam
ortasına bir çırtma vurdu ve kulağına eğilerek fısıldadı :ağlamak
, zırlamak yok ! acitasyon da
yapmana gerek yok.uslu ol yoksa aç kalırsın . bu şehirde sana
bedava ekmek mi verirler sanıyorsun
? Bedavaya Allahın selamini bile vermezler.”
Böylece 3-4 ay geçti .lale halen düştüğü o çeteden kurtulamamıştı. Kaçmak istediği her fırsatta çocuklar tarafından yakalanarak
geri getirilmiş ve eşek sudan gelinceğe değin dövülmüş ,bulaşıkların suyu içirtilmişti.”
Nankör olursan sonun budur küçük hanım. Bulaşık suyu içmek !“diyerek
bağırdı kadın . Jale yatak odasına geçti 3-4 aydır burada yatmalarına rağmen bir kez olsun
dolap çekmecelerini açıp
bakmamıştı . cesaret
edememişti .çekmeceyi usulca , ses çıkarmadan açtı, sol tarafta dipte tabanca olduğunu gördü .şimdiye dek sadece filmlerde gördüğü bu eşyayı eline aldı . Filmlerde kahramanlardan biri diğerine “ silahı bırak . şeytan doldurur “ diye bağırırdı.manasını hala anlamış değildi
. neyi , niye doldursun ki şeytan ?hem benim elimdeyken şeytan nasıl doldurur tabancayı ?her insanın sinirlendiği , çileden çıktığı an bir delilik yaptığında bu vebali şeytana yüklemesi ne kadar doğruydu ? zaten şeytan içimizde saklanmamış mıydı ?şeytan istese önceden doldurur, ben elimde tutunca
matah bir eşyaya mi dönüşüyor ?Tabancayi sağ elinde sıkı sıkı tutarak aşağı kata indi . ince bileklerine ağırlık
veriyordu tabanca. Kadın ve
çocuklar bağırışmaya başladılar aniden . “ bu senin çocukken oynadığın su tabancasına benzemez , hadi Lale ,onu bana ver .Şeytan doldurur
mazallah”
Aman Allah neden her kes elinde silah tutana bu cümleyi kuruyor
?dolsursun madem .o zaman kimse zahmette bulunmasın kurşun almasın .Jale aynen filmlerde gördüğü gibi işaret parmağını tetiğe
götürdü . kadın tir tir titriyordu .
-
Seni şuracıkta öldürsem , çocuklar hepsi kurtulur.
-
Ama hapishaneyi boylarsın unutma !zülmet karanlıklarda zindanlarda çürür gidersin
-
Işte bu yuzden seni
öldürmüyor ve çocuklari kurtarmıyorum .
-
Tabancayı bırak
git bari.polis amcalar seni yakalar
-
Yoook yaaa?öyle mi ?- diyerek
dalga geçti Jale kadınla.
-dile
bak pabuç kadar!
Jale
silahı elinden bırakmadı ve hızla koşmaya başladı .insanların çok sık olduğu bir sokakta bıraktı elindeki silahı.Görevlilerden biri hemen işe el koydu .yerdeki silahı aldı ve
çocuğu yakaladığı gibi emniyete
götürdü . Jale şimdiye dek başından
geçen tüm olayları ta baştan anlattı .aglayarak..
-
hayat her zaman HappY LaNd değil,
yavrum.olur böyle şeyler üzme kendini.ablalarını da bulacağız söz
-
happy land de ne?
-
Mutlu diyar.
LALE
Lale
köşeden dönünce kardeşi ve ablasını kaybettiğini anlamıştı.Gün ışığı gözlerini alıyor, gökyüzünden sıçrayıp
süzülerek ovanın ve tüm şehrin
üzerine yayılıyordu .iştahı kabarmıştı ama yiyecek bir şey
yoktu ...
Gece
derin ve sakindi.yaprak bile kımıldamıyordu
.rastladığı kitabevine
girmişti .içerisi hayatında
gördüğü en güzel yerdi .iki kattan
oluşan bu kitabevinin acayip güzel
etkisi vardı insan üzerinde
.Aniden gözü,masada oturup kitabı adeta yiyen gözlüklü adama ilişti ,
adam onun gelişinden , varlığından habersizdi .Lale sakin adımlarla adama yaklastı :
-
Merhaba
Adam
yerinden sıçradı.
-özür
dilerim korkuttum sizi galiba
-evet
, boş bulundum bir an ama sorun değil. Alıştım artık , Müşteriler nedense kitabevinde sakin davranır hatta
adımları ve kitap sayfalarını çevirmeleri bile işidilmeyecek kadar yavaş
olur . aralarında fısıltıyla
konuşurlar .huzur eviyle kitabevini karıştırıyorlar herhalde .Gayet normal ,güle güle sesli küylü
olarak eline kitap alıp arkadaşıyla kitabın içeriğini müzakere edenler çok az . Tamam , kitap yazarı da ,okuru da yalnızdır Tanrı gibi mukaddesdir ama kitap seçince , alınca sessiz olman gerekmez.
Yaşlı adam lafını bitirip okuduğu kitabı koklamaya başladı . Hem de adeta gül koklar gibi kokladi .
-
Kitap kokusunu seviyor musunuz ?
-sevmek
ne demek ?bu kelime az bile .arı
çiçek koklayıp bal ürettiği gibi ,ben de
kitap okuyup ruhumun ürettiği ,üreteceği ürünleri artırıyorum .Dünyada en doğal , en içten ,HİÇ BİR PARFÜMLE KİYASLANMAYACAK BİR KOKU KİTAP KOKUSU BANA
GÖRE.Kitap parfümü satışta
olsa hiç düşünmez gider alırım.Kitaplar edebi ziyafetimin şah yemekleridir !kitapların verdiği emsalsiz keyfi
hiç bir eğlenceye değişmem!
-
anlamadım. Ruh ne üretir ?
-sevinç
,mutluluk ,yalnızlık duygusu , hüsran ,hasret ,ihtiyaç aşk , sevgi ,özlem , muhtaçlık ,korku , tutku , efkar ,bagımlılık,sarsılma, öfke ,ümit , ümitsizlik...Kitap okuyunca ruhumu doyuruyorum . Mideyi
doyurmak çok kolaydır .
bir dilim ekmek atar doyurursun .Beyin ve ruh ise bir biriyle alakalıdır .Ruhun yaşlanırsa zihnin de yaşlanır ,
bedenin de , cildin de , tenin de.
- Bu
kitapların içinde ruhunuz
yaşlanmıyor mu ? Denizi
seyretmek ,gökyüzüne bakmak,geceleri yıldızların yerlerini
ezberlemek ,sabahları bahçede sofra kurup kuşların civiltilerini dinlemek, torunlarınız
varsa onlarla parkta eğlenmek
,sinemaya gitmek ,shopping etmek ,bowling , tennis kortuna gitmek ,saatlerle
spor yapmak , vücudu geliştirmek ,kebapçıya gitmek ,denizde martılara
ekmek kırıntıları atıp sevinç çigliklarini dinlemek,kışın sert
sogugunda dondurma yemek, dünyayi gezmek , macera peşinde olmak varken
neden sadece kitap ? dört duvar arasında oturup dilsiz kitaplarla zaman geciriyorsunuz?asosyellik değil mi yaptığınız ?
Lale soruyu verdiği müddette adam halen kitabı kokluyordu ...
-
Biliyor musun ,kızım,
güzel bir roman okurken kendimi onun içinde hissediyorum ve bu beni yaşatıyor .yıldızları, ayı , güneşi ,denizi , martıları ,sporu , sinemayı ,kuşların sesini , bahçede
kurulan sofrayı.. hemen hemen hepsini
kitapta görüyor aynı zamanda
hissediyorum hatta zamanla dokunuyorum ..ah kusura bakma yaşlılık işte ne içersin kahve mi çay mi?
-
Şey aslında hiç bir şey.
-
Peki kitap istemiyor musun?
-
Istiyorum istemesine ama
param yok ki.
-
Olsun , sen istediğin bir kitabı seç , benden hediye olsun sana
-
Sahi mi? Çok teşekkür ederim
..
Hemen boynunu uzata uzata yukarıdaki kitaplara baktı .sağa sola çevrildi.Çocuklukta annesinin ona hep uyurken
okuduğu “ hansel and Gretel “,”
puss in boots “ve “ thumbelina “isimli masal kitaplarına gözleri sataştı .Yaşlı adam yerinden kalkıp kitapların üçünü de poşete koyup ona verdi .Lale sevincinden titriyordu .yaşlı adamin elini öptü .yaşlı adama kalacak yeri olmadığını , kardeşi ve ablasını bulana
kadar burada kalıp kalamayacağını
sordu .Yaşlı adam hemen kabul
etti. Lalenin yüzünde sevimli tavşancık ifadesi belirdi .” hiç itiraz istemem burada benimle çalişacak ben de
sana her ay maaş vereceğim .”
dedi . Seve seve kabul etti iş teklifini
Lale .” Bak , bu odada kalabilirsin .
bir süreliğine idare et işte
“üzeri tozlu, eski , yıllardır okunulmayan
kitaplarla doluydu küçük oda .poşetindeki kitapları çıkardı “ longer stories for more fluent readers”- daha hızlı okurlar
için uzun hikayeler – diye yazılıydı kitapların arkasında.
-
hayatımın
merkezine okumayı ve yazmayı , yani eğitimi koydum ben .bazen kağıda
dokunan kalem kibritten daha çok yaka
biliyor..– diyordu yaşlı adam
sabah kahvaltı ederken .- bana neden
dışarıya çıkmadığımı
sormuştun dün .biliyor musun , hesapsız , plansız sokaklara atmıyorum kendimi..
-
dikkat ettim de , okuduğunuz kitapların içinde ad soyadınız yazılı . neden? Çalacaklarından mı korkuyorsunuz?
-
Karşılıksız ve beklentisiz dostlarım onlar benim.onlarla diyalog kurmaya niyetlendiysen itiraz etmez... Hani dostuna adresini ,
numaranı verirsin ara sıra uğra diye. Ben de en sadık dostlarım olan kitaplara adımı aynen o hisle yazıyorum .sevip begendiğim cümlelerin altını da mutlaka çizerim .bir köşesine de kendi yorumlarimi
yazarim . komik bulurum sonra yorumlarımı.İçi kalemle yazılmış kitapları severim ben.kıymetlidir
bana göre. yaşanmışlık olmalı kitapta, hayatilik, dokunulmuşluk, okunulmuşluk..taze kitaptan farklı olmalı kesinlikle..
-
Bakü tatli tatli gülümsüyor
bu sabah . dışarı çıkalım mı?-
diye atıldı düştü Lale
-
Hayır ,kızım, bugün
Pazar .müşteriler çok olur .
sen de bir kitap seç oku bari .
Lale elini attığı
gibi bir şifa kitabı buldu .rasgele bir cümleye baktı . : ıhlamur _ sakinleştirici , zencefil – mide yatiştırıcı , papatya –uyku düzenleyici , ısırgan otu – süt artırmak için ve s. annesini hatırladı .
mide hastalığından vefat etmisti
keşke bu kitabı daha önce okusaymış .Kitabı kapattı .hiç ilgi alanında değildi bitkilerin
konuştuğu dil ..
Kulağımız bize hep “ kalma, dönme , unut ,affetme , bağışlama,ağlama , sızlama “ gibi
sözler fısıldar hatta bazen emreder . aklı olan gururunu dinleyip
onun emrine amade olur . akılsız ise gururunu çiğneyip ayaklar altına alıp hiçe sayıp, yüreğinin ona fısıldadığını , yalvardığını, rica ettiğini hayata geçirip
gerçekleştiriyor .işte o zaman insan yanılıyor , yeniliyor , kaybediyor
, pişman oluyor .özür dilemek ,affedilmek için
geri dönüp gururunun kapisini
çaliyor ama nafile gururu evi çoktan
terk edip gitmiş çignendigi yerde bir dakika bile kalmamış .kendini sevip
, dinleyip , kulak verecek , kulağına sözlerini küpe edecek
birinin karakterinde saklanmış .
GÜLTEN
Gülten sabah sabah derse gitmek
icin metroya bindi.beş alti yaşlarında çocuk hapşırırken ağzını kapatıp burnunu sıktı .
annesi oğluna bakarak : eğer hapşırığının karşısını alırsak beyin ve boyun damarları patlaya
bilir.gözlerimiz açık hapşırırsak
göz yuvasından firlayabilir gözbebekleri.Tanri ne güzel yaratmış beden mekanizmamizi otomatik olarak kapanıyor gözlerimiz
hapşırarken .bizim
irademize kalırsa unutabilirdik.O yüzden kendini rahat bırak olur mu ,oğlum? – tamam
anne.
Bol pantolonunun kemerine topladığı kitaplarla yine
aynı yaşlı satıcı metroya bindi.”
NAMAZ sureleri “”hadisler “” oruç “”rüya tabirleri “kitapları her biri sadece
1 manat. Şiir kitaplarım var. Kendim yazdım . onlar da sadece 1manat.isteyen
bakabilir” Bir vagonda 60- 70 insan olduğunu düşünürsek ,içlerinden
sadece biri kitabı alıp bakmak ister o da sadece bakar ve geriverir. Almaz. Bir manatına kıymaz. Kitap için kıymaz. “ Vah benim
eli kitap, defter yerine cep telefonları, bilgisayarlar tutan zavallı halkım!”dedi adam
sinirlenerek. Vagondakiler kahkaha atmaya başladılar. Gülten düşündü..neden
gülüyorlardi acaba? Beyninin ışığını bir ekmek parasına sattığı için mi?.. Karşısında beyaz gömleğinin üzerinde
mezun 2012 yazısı olan kız oturmuş ve pek neşeli olduğu belliydi . okulu bitirdiğine seviniyordu
.omuzlarındakı yükün azalacağını zannediyor ama tam aksi . Okulda öğretmenler, okulu
bitirince çantanız hafifleşecek dese dahi bunun ziddi oluyor .üniversite kazanırsa bir kiz çocuğu çantası iki kat agırlaşıyor .şöyle ki ,
çantada rujlar , ağır ağır parfüm şişeleri ,kalın kitaplar,hatta fön ve
topuklu ayakkabılar olabilir. Metrodan çıktığında karşıda okur kitlesi
olmayan , vakti geçmiş kitapların çok ucuza satıldığı sergi vardı . Bu aynen dantel , fışfışlı , kadife , ipek kiyafetler, bol
pantolonlar,mini eteklerin mevsimi ve modasi geçince sepetlerde kiloyla satılan kiyafetler
gibiydi .Gülten bu şansı kaçırmamak için dinmeyen merakı, taşkınlığıyla karşıya taraf koştu ...
Eve
doğru geldiğinde aynen kitap yüklü eşek
olmuştu .Tam beş senedir görmediği eski komşuları- Stalinin üvey
torunu olduğunu iddia eden seksen beş yaşındakı İrina Sergeevnanı görmek kararina
geldi.apartman ne kadar degismisti .ekşi idrar kokuyordu .” acaba ben mi
degistim de buralari begenmez oldum yoksa gercekten bu apartman ben görmeyeli
kirlendi mi?”diye düşünceye dalarken 3
cü katta deli diye tanidiklari Gülbahari
gördü .Bu apartmana göctükleri zaman
Gulbaharin tiz çigliklarini , bagirtilarini
ve küfürlerini duymuştu.Onu uzun saçlari yüzüne dökülmüş , kirli paslı deli deli bakan biri gibi hayal ederdi Oysa o
, ince , zarif , tertemiz ve zevkle
giyinensaçlari hep sık topuzlu ,tırnaklari ojeli otuz sekiz kirk yaşlarinda
akilli deliydi .” nasil oldu da deli oldu “ diye sordugunda sene önce rus komşu irina sergeevna şöyle
nakl etmişti .” her kesin deli diye
korkup kaçdigi bu kadin üniversitenin tarih ögretmenligi fakültesini bitirmiş
,şuşali kendisi . ermeniler Azerbaycana hücum ettigi yillarda bunlar da
babasiyla şuşadan kaçmaya çalişmiş . Yolda o hengamede ermeni alçak vicdandan
nasibi olmayan itler Gülbaharin irzina
geçmiş , o da bu yüzden deli oldu . e haksız da degil . 5
sene üniversite oku , bitir , o esnada hayvan ermeni milletinden iki üç kişi
sana tecavüz etsin .allah belalarini versin inşallah.Aslinda fahişelik
ermenilerin eski mesleğiymiş. Şaka degil bu gerçek.Henüz strabonun zamaninda
ermeniler bu konuda profösönelmiş.hatta
fahişelik ilaheleri de varmiş –
Anais.Anais kilisesinde fuhuşluk eden kızlarla evlenmek
için genç delikanlılar sıraya
dizilirmiş...ermenilerin fahişelik tarihiyle ilgili fransiz tarihçisi Pyer Düfur on dokuzuncu yüzyilda yazıyor :her şeyi sahteleştirmeyi başaran ermeniler şimdi de akıllarınca fahişeliğin simgesi olan
Aneisi “ bereket ilahesi “ “
bakire ana” diye dünyaya tanıtmaya çalışıyorlar.”
Ermenilerle ilgili şöyle bir fıkra bile var : bir gün ermeni kız fransız kütuphanesine
gidip ermeni tarihi kitaplar
şubesini soruyor . kütuphaneci
0 yorum:
Отправить комментарий